Öncelikle okuyacak arkadaşlarım için uyarıda bulunmak isterim. İzlememişseniz, film sizin için sürpriz olmaktan çıkacaktır. Bunu dikkate alarak okuyunuz.
“Wanted” filmine önce filmi izlememiş birinin gözünden bakmak istiyorum. Afişine bir bakıyorsunuz, Angelina jolie ve James McAvoy, en heyecan verici biçimde silahlarını doğrultmuşlar. Fragmanına bakıyorsunuz, özellikle aksiyon sever iseniz adeta ağzınıza bir parmak bal sürülüyor. Filmin görselliği çok ön planda tutup, senaryoya önem vermediğini hatta abartı dolu sahnelerle boş bir aksiyon filmi olduğunu düşünüyorsunuz. Nitekim film bu düşüncelerinizi barındırarak açılış yapıyor. Hayatından hiç zevk almayan bir adam olarak çıkıyor karşımıza James McAvoy. Angelina Jolie ve James McAvoy’un yollarının kesişmesi ile kafamızda maddeler halinde senaryo üretiyoruz.
1) Wesley(James McAvoy) içindeki kahramanı hamur gibi yoğurarak dışarı çıkaracak.
2) En iyisi olacak.
3) Babasının katilini öldürüp intikamını alacak.
4) Fox(Angelina Jolie) ile arasında bir aşk başlayacak.
Filmin ilk yarısında tahminlerimizde yanılmıyoruz ancak tren kazasının yaşandığı yerden sonra yazdığımız 4 maddenin son ikisini siliyoruz. Kısacası şaşırıyoruz, heyecanlanıyoruz ve keyif alıyoruz.
Ben bu filmi 100 katlı bir merdivene benzetiyorum. Yönetmen filmi ve hikâyeyi en güzel biçimde 1. kattan alıp 100. kata taşımış. Tabii film içerisinde merdiveni en çok tırmanan karakter Wesley oluyor. Kendisini, hayatını ve yeteneklerini bir bir ortaya çıkartıyor.
Hani “içimdeki ben bu değil” deriz ya ; işte Wesley film başladığında bunu haykırıyor adeta ama her insanın içindeki “ben”i çıkarması için bir şeye ihtiyacı vardır. Sinema da her filmde bu yaşanır. Bir şey sizi tetiklemelidir. Ya karşı konulamaz cazibesiyle kahramanımızı delirten kadının ateşli dudakları ya içindeki kahramanlık damarının bir anda yükselmesi ya da intikam duygusu. Evet, intikam duygusu. İşte ‘Wanted’ temelini biraz da intikama dayandırıyor. Bu filmde kahramanımız içindeki aslanı intikam duygusuyla serbest bırakıp kendisiyle tanışıyor.
Hayatta zor olan şey tanışmaktır. Kiminle? Tabi ki kendimizle… İnsan kendisini tanıyamamışsa, bir başkasını tanıması mümkün değildir. Wesley de insanları ve hayatı kendisiyle tanıştıktan sonra tanımaya başlıyor.
Bir insanın kendini tanımak için yer olarak “suikastçiler kardeşliği”ni seçmesi de ayrı bir konu ama bu filmde başka bir şey var. Her kahraman kendisiyle tanışır, yapması gerekeni yapar ve film biter. Evet bu filmde de Wesley intikamını alıyor ve film bitiyor ancak film nasıl bitiyor? Öz babasını kendi elleriyle vurup, ilgi duyduğu kızın beyninin dağılışını izledikten sonra, 5 parasız kalan bir adam olarak bitiyor. İntikamını alıyor tabiî ki ama elinde kalan hiçbir şey yok. Yine de kendisini tanımaktan mutlu. Hayata başladığının farkında ve işte tam bu nokta filmi diğer filmlerden ayıran temel noktadır.
Fox karakteri ile Angelina Jolie güzelliğinin yanı sıra aksiyon filmlerindeki engin tecrübesini de sergilemiş. Adeta delirmiş bir çocukluğu var bu filmde. Babası gözleri önünde yanmış. İntikam duygusu ve hayatının acımasız yüzü onu da suikastçiler kardeşliğine ortak etmiş. Acımasız ama eğlenceli bir karakter çizerek hayranlarının gönlünü fethetmeyi yine başarıyor.
Ödüllü oyuncu Morgan Freeman’dan söz etmemek olmaz tabiî ki. Klas oyunculuğuyla bir baba gibi gözüküyor ancak sinemanın tadının çıktığı nokta burasıdır ki, sizi o da şaşırtıyor. Asıl kötü adam olarak karşımıza çıkıyor.
Yönetmen koltuğunda “Gece Nöbeti” ve “Gündüz Nöbeti” filmlerinden tanıdığımız geniş ufuklu yönetmen Timur Bekmambetov oturuyor. Yönetmen, hayal gücü yüksek bir aksiyon severin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bütün herşeyi sağlamış filmde.
Filmde görsel efektle ile birlikte özel efektin de hakkını vermek lazım. Özel efektler de gerçekten mükemmeldi. Aksiyon koreografisi insanı hop oturtup hop kaldırıyor.
Üst düzey görsellik, nefes kesen sahneler, biçilmiş kaftan oyuncular ile yönetmen önünüze altın tepside bir film sunuyor. Kabul edip etmemek sizin tercihiniz.
Sinema her zaman aklınızın bir köşesinde olsun.
Premier Grup